sözleşmeli istihdam bitmeli, aileler birleşmeli
Değerli eğitimci arkadaşlarım, değerli basın mensupları,
Sözleşmeli öğretmenler için eşit özlük hakları ile kadro talebimizi dile getireceğimiz ve
parçalanmış aileleri kavuşturacak bir düzenlemenin yapılması çağrısında bulunacağımız basın
açıklamamıza hoş geldiniz.
Bir öğretmen düşünün ki diğer tüm çalışanlar mesai bitiminde evine, ailesine giderken, o, aile
hasreti kokan soğuk bir dört duvar içine doğru yürümektedir. Diğer tüm ebeveynler
çocuklarıyla hafta sonu planları yaparken, o, eş ve çocuk hasretiyle kahrolmaktadır. Herkes
aklıyla, bedeniyle kendisini işine verip coşkuyla çalışırken, o, bedeniyle sınıfta, aklıyla uzak
düşmüş yuvasındadır. İşte o, sözleşmeli öğretmendir ve tasavvurun ötesinde acı bir Türkiye
gerçeğidir.
Değerli eğitimci arkadaşlarım, değerli basın mensupları,
Bugün bu alanda, sözleşmeli öğretmenlerimizle birlikte, adalete ve hakkaniyete, insan
haklarına ve çalışma ahlakına aykırı bir uygulamaya son verilmesi talebimizi haykırmak için
toplandık. Geleceğin nesillerini yetiştirmenin övüncünü yaşamak isteyen kamu görevlisini
ailesinden ayrı, çocuklarına hasret bırakan sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının
mağduriyetlerine ‘dur’ demeye geldik. Bilinmelidir ki kamu hizmetlerinde kalite, süreklilik,
kapsayıcılık ve güvenlik kadar, kamu görevlilerinin istihdam şekli, çalışma şartları, mali,
sosyal ve özlük hakları da önemlidir.
Kamu görevlilerinin ‘genellik, adillik, eşitlik’ ilkelerine uygun hükümlerle muhatap olması,
‘saygın iş’ anlayışının bir gereğidir. Anayasanın, ‘Asli ve sürekli nitelikteki kamu
hizmetlerinin kamu görevlileri eliyle yürütülmesi’ gerektiğine ilişkin hükmü ortadayken ve
aynı unvanda kadrolu statüde istihdam olmasına rağmen, eğitim-öğretim hizmetinde
sözleşmeli öğretmen çalıştırılmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Sözleşmeli öğretmen
istihdamı, gerek sözleşmeli eğitimciler gerek istihdamı gerçekleştiren kurumlar gerekse farklı
statüdeki personelden aynı kamu hizmetini alan öğrenci ve ebeveynler açısından ciddi sorun
oluşturmaktadır. Sözleşmeli öğretmenlik, kabul edilmiş hatanın tekrarı, geçmiş sıkıntıları
unutmanın, aynı kısır döngüyü yeniden kurup birçok değeri heba etmenin adıdır.
Türkiye, 2005-2011 tarihleri arasında sözleşmeli öğretmen istihdamı deneyimini yaşamıştır.
Bu tarihler arasında 70 bin civarında sözleşmeli öğretmen istihdam edilmiştir. Ancak, kurum
içi çalışma barışının bozulması, öğretmenlerin verimliliğinin düşmesi, Millî Eğitim
Bakanlığı’na ve eğitim politikalarına olan güvenin azalması, sözleşmeli ile kadrolular
arasındaki farklılıklardan doğan dava yükü ve hukuki karmaşa gibi sebeplerden dolayı eğitimöğretim
faaliyeti olumsuz etkilenmiş, 2011 yılında sözleşmeli öğretmenliğe son verilmiştir.
Sözleşmeli öğretmenliğe son veren Kanun Hükmünde Kararname’nin gerekçesinde yer alan,
“Sözleşmeli personel istihdamının; kamu hizmetlerinin etkili, verimli ve hızlı bir şekilde
yürütülmesini sağlamadığı; uluslararası hukuka ve anayasaya aykırı bir şekilde, kamu
personeli arasında mali ve sosyal haklar ile diğer haklar arasında farklılığa, eşitsizliğe,
adaletsizliğe sebep olduğu” şeklindeki tespitler bugün için de geçerlidir. Peki, aradan geçen
zaman zarfında ne değişti de bugün sözleşmeli öğretmenlik dayatmasında ısrar ediliyor?
Kimse bunun cevabını kamuoyuna ve eğitimcilere veremiyor ama bu sorun can yakmaya,
mağdur etmeye devam ediyor.
Yıllardır aynı şeyi söylüyoruz. Aynı vazifeyi yapan kamu görevlileri arasında hak ve
ücretlerde eşitsizlik kabul edilemez. Aynı sınıfta aynı dersi anlatan, aynı okulda aynı isim ve
vasıfla görev yapan öğretmenler arasında ayrımcılık olmaz, olmamalıdır. Aksi hâlde çalışma
barışı yara alır, iş verimi azalır. Anayasanın eşitlik ilkesi çiğnenir. Aynı işi yapan kadrolularla
sözleşmeliler arasında fiili bir hiyerarşi üretilir.
Sözleşmeli öğretmenlerimiz iş güvencesi, sosyal güvence statüsü, vergi dilimi, net ek ders
ücreti, kademe-derece ilerlemesi, görevde yükselme, unvan değişikliği, yurt dışı eğitim ve
görevlendirme, mazerete ve isteğe bağlı yer değişikliği, harcırah, dil tazminatı, norm kadro
fazlalığına dayalı süreçler, net hazırlık ödeneği gibi, aynı okulda, aynı sınıfta, aynı işi yaptığı
kadrolu öğretmenlere sağlanan haklardan faydalanamamaktadır. Sözleşmeli öğretmenlik
uygulaması anayasal hakları sınırlamakta, aile bütünlüğünü bozmakta, eşleri birbirinden,
çocukları da anne babalarından ayrı bırakmakta, öğretmenleri işi ile eşi arasında tercihe
zorlamaktadır. Haklı taleplere, geçerli mazeretlere duyarsız yanlış istihdam politikası
öğretmenlerimizin moral ve motivasyonunu olumsuz etkilemekte, eğitimde verimliliği
düşürmektedir. Kadrolu öğretmen mevzuatın verdiği güvenceyle aile bütünlüğünü sağlarken,
sözleşmeli öğretmen ailesine kavuşacağı gün için şafak saymaktadır.
Kamu istihdam politikalarına yön verenler, nitelikli kamu hizmetinin ancak iş ve iç huzuruna
kavuşmuş, anayasal hakları tesis edilmiş kamu personeli eliyle yürütülebileceğini görmelidir.
Eğitimciler, işi ile eşi arasında tercihte bulunma çelişkisinden kurtarılmalı, anasından
babasından ayrı büyüyen çocukların aile hasretine son verilmelidir.
Mutlu, yerinden ve işinden memnun öğretmenler demek, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgeleri başta olmak üzere, İstihdamda güçlük çekilen yerlerde eğitimde kalitenin ve
başarının artması demektir. Eğitimdeki başarı, terörle mücadelede de en etkili yöntemdir.
Okulda olması gereken çocukları dağda görmek istemiyorsak eğitimde teşvik sistemine
geçmek zorundayız. Terör ancak eğitimle biter. Terör biterse kalkınma olur. Genç işsizliği
azalır. Gençliğin enerjisi refaha, kalkınmaya, bölgenin gelişmesine harcanmış olur. O hâlde,
ucuz işçilikten farksız ücretli öğretmenlik ayıbına dur denilmelidir. Aileleri bölen, öğretmenin
zihnini ailevi sorunlarla meşgul eden, aynı işi yapanlar arasında sosyal hiyerarşi üreten, hak
ve ücretlerde haksızlıklara fırsat veren sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son verilmelidir.
Personel sisteminde bir devrim yapılmalı; iş güvencesi için, eşit işe eşit ücret için, çalışma
barışı için, emekte performans, hizmette yüksek kalite için, bütün kamu sistemi kadrolu
istihdamda birleştirilmeli, adaletsizlikler bitirilmelidir.
Demokratik ve sosyal bir hukuk devleti niteliğinin önemsendiğini ve öncelendiğini kamu
personel sistemi tarafında hem vurgulamanın hem de ispatlamanın en kolay ve kesin yolu,
kamuda istihdam politikasının kadrolu ve güvenceli istihdam olarak benimsenmesidir. O
hâlde sözleşmeli öğretmenlik bütünüyle terk edilmeli, mevcut sözleşmeli öğretmenler
ivedilikle kadroya geçirilmelidir.
Eğitim-Bir-Sen olarak diyoruz ki Türkiye’nin gücü ve tarihi birikimi sahip olduğu inanç ve
medeniyeti insan, insan onuru, aile ve emek konusundaki güçlü hassasiyeti, güvencesiz
istihdamı kamuda terk etmeyi aile kurumunu muhafaza etmeyi zorunlu ve mümkün
kılmaktadır.
Bizler, Türkiye’nin gerek mali gerekse fikrî gücünün en kısa süre içerisinde sözleşmeli
öğretmenleri kadroya taşımaya, sözleşmeliliği tarihte kötü bir anı olarak bırakmaya
yeteceğine inanıyoruz. Yetkililerden, sözleşmeli öğretmenlerimizin aile hasretine son verecek,
onları ailelerine kavuşturacak adımı atmalarını, ara tatilde tayin hakkı vererek mahzun yüzleri
güldürmelerini istiyor ve bekliyoruz.
Duyuru yok... |